sinema vs.

Pazar, Ekim 14, 2007

Je T'aime... Moi Non Plus

Etiketler: , ,

Perşembe, Ekim 11, 2007

Dengbêjin ardından

“Canetti'nin Marakeş'teki öykücüleriyle benim anlatıcım Rıfatê Darê arasında neredeyse hiçbir fark yok. Ne sözcüklerinin görkemi ve gücünde ne de bu sözcükler aracılığıyla, ustalıkla yarattıkları o kutsal havada. Canetti'nin yaşadıkları ve duyduklarıyla benim yaşadıklarım ve duyduklarım arasında da herhangi bir fark yok. Aramızda sadece bir tek fark var; dil. Ben Rıfatê Darê'nin dilini biliyordum. Sözcüklerinin anlamını, gücünü, bu gücün kaynaklarını biliyordum. Rıfatê Darê'nin sözcükleri aracılığıyla, biraz daha o kayrnaklara yaklaşacağımı, biraz daha Kürtçe sözcüklerin derinliklerine, zenginliklerine ulaşacağımı da biliyordum.”
Mehmed Uzun (1953, Siverek - 2007, Diyarbakır)

Etiketler: ,

Pazartesi, Ekim 08, 2007

Kurtlar Vadisi New York?

Bu hafta gösterime giren İçindeki Yabancı (The Brave One), New York’a dair bir hikaye anlatıyor gibi gözükse de, hem dünyanın hali pür mealine hem de tuhaf biçimde Türkiye’nin mevcut konjonktürüne dair çok şey söylüyor.

Filme yakıştırılan Türkçe başlık, baş karakterin yaşadığı travmadan sonra başlayan hızlı kişilik değişimini anlatmaya çalışıyor; ama siz onu “içimizdeki pislik/hain/çürük” olarak okuyun. Filmin basmakalıp öyküsü bir yana, temel mesajı şu: Bu şehrin (New York’un) sokaklarını bize zehir eden, sevdiklerimizi elimizden alan, metroda i-Pod’umuzu araklayan kötü çocukları nallamaktan başka çare yok!

‘Önleyici savaş’ gibi kılıflar altında saldırganlığı alenen savunan bir siyasi iklimde, Hollywood’tan Bush’un politikalarına moral destek veren bir filmin çıkması şaşırtıcı değil. Asıl şaşırtıcı olan bunun bir İrlandalının elinden çıkması, daha da vahimi bu İrlandalının Neil Jordan olması… Yargısız infazı yücelten, onu resmen romantize eden, suçluları bile değil henüz şüpheli konumundaki şahısları ‘temizlenesi birer sosyal mikrop’ olarak sunan bir film, şu günlerde Türkiye’nin yükselen şovenist ruhuna ne de güzel yakışıyor, değil mi?.. Jodie Foster'ın
şehrine sahip çıkma argümanını, dilerseniz yerlisiyle değiştirelim: ‘Vatanına sahip çık!’

Filmde onca cinayet ve suç işlenirken, hukuk mekanizmaları tamamen devre dışı gözüküyor; dahası yasalar, kolluk kuvvetlerinin elini kolunu bağlayan bir bürokrasi yığını gibi sunuluyor. Yargı mekanizmasının ucundan azıcık gözüktüğü yegane sahnede, Erica’yı aynalı odada nişanlısının katillerini teşhis etmeye çalışırken görüyoruz. Aynaya karşı pis pis sırıtan, bu kendinden emin ‘yavşak zibidiler’ çetesini ele vermek yerine kendi işini kendisi görmeye karar veriyor ve bir daha da gözaltı/tutuklama/teşhis gibi formalitelerle karşılaşmıyoruz. Bunun yerine, gönüllere seslenen radyo programcısı Erica Bain’in, elde silah çıktığı sokaklardaki haklı savaşını izliyoruz…

Taksi Şoförü'nün, kendini NY’u ‘lağım fareleri’nden temizlemeye adamış Travis’inden çok daha farklı bir karakter var karşımızda. Scorsese’nin öyküsü, ne kadar sağcı bir bakışın ürünü olsa da ve yer yer ‘Eh birader, adam pek de haksız sayılmaz!’ dedirtecek raddeye getirse de, Travis’in eylemlerini gözükapalı onaylamak, genel olarak onunla özdeşleşmek o denli kolay değil. Sonuçta, kendi çapında bir medya kahramanına dönüşse bile, Travis finalde adaletin ellerine düşüyor. Burada ise ‘durumdan vazife çıkaran’, hasta ruhlu bir Vietnam gazisi değil; gayet aklı başında, radyodaki programında edebi metinler doğaçlayan, insanın ruhuna dokunacak sözler sarfedebilen, şehrin kaybolan renklerine eseflenen ‘ince ruhlu’ bir kadın. Ve bu ‘cesur’ kadın finalde, emniyet mensubunun da desteğini alarak, elinde bilmem kaç insanın kanıyla uzaklaşan bir kahramana dönüşüyor…

Filmin bir yerinde polislerden biri, meçhul katilin şehirdeki yasadışı tipleri temizlemesine istinaden “Sırada Trump mı var?” gibi hoş bir espri savuruyor. Gözüne küçük çeteleri kestiren İçindeki Yabancı bu son derece gerçekçi sualin ancak ‘espri’ sayılabildiği, büyük çetelerin varlığını ve marifetlerini asla sorgulamayacak bir film. Ama her şey bir yana, en azından onu bizim için özel kılan bir tarafı var: Sözde ABD karşıtlığıyla prim yapan Kurtlar Vadisi zihniyeti ile Bush ‘felsefesi’ arasındaki akrabalık bağını göstermesi.

Etiketler: , , ,