sinema vs.

Salı, Şubat 26, 2008

Kentsel 'bölüşüm'

Kentsel dönüşüm projektörlerinin göz diktiği mekanlardan biri hakkında, Fatih Pınar'dan şahane bir foto-röportaj: Perşembe Pazarı Esnafı

Etiketler:

Kimse barıştan söz etmiyor!

İbranice’nin yaşayan en büyük şairlerinden biri, Aharon Shabtai, 2006’daki Temmuz Savaşı sırasında, ülkesi İsrail Lübnan’a bomba yağdırırken şu cümleyi telaffuz etme cesaretini göstermişti: “Umarım ordu savaşı kaybeder; işte ancak o zaman daha akılcı, daha insani, daha tutkulu olacağız ve diğer insanlarla birlikte yaşama imkanı bulacağız.”
Bir de şöyle bir şiir yazmıştı: “Savaş zamanı / köylerden yanayım / camilerden / bu savaşta / Şii ailesinden yanayım / Tyre’den / anneden / büyükbabadan / minibüsteki sekiz çocuktan / beyaz ipek eşarptan yanayım.”
Şu aralar, benim ülkemde kimse barıştan söz etmiyor. Lanetlenmeyi göze alan bir avuç kalem dışında; rotatifler, uydu antenleri, manşetler savaşı bize milli maç aktarır gibi aktarıyor. Ve artan skorlara alkış tutmamız bekleniyor. Savaş makinasının en ufak bir insani reflekse tahammülü yok...
Oysa daha ta ne zaman, “Savaş, barışın sorunlarından korkakça bir kaçıştır yalnızca,” demişti Thomas Mann. Bir başkası, Bertrand Russell: “Vatanperverler, nedense hep vatan için ölmekten söz eder; vatan için öldürmekten değil.”
Biz de vatan için öldürüyoruz ha bire, insan öldürenlerin kötü bir şey yaptığını anlatmak için.

Etiketler: ,

Perşembe, Şubat 21, 2008

Pîrozbe!

Bugün Dünya Anadili Günü...
1952'de, anadilini (Bangla) konuşma özgürlüğü için gösteri yapan Bangladeşli (o zamanki Doğu Pakistan) öğrencilerin üzerine polisin ateş açip bir çoğunu öldürdüğü gün. 21 Şubat, 1999'dan beri UNESCO tarafından Dünya Anadili Günü olarak kabul görüyor.
UNESCO ayrıca, 2008'i Uluslararası Diller Yılı ilan etmiş.
Diller de tıpkı, nesli tükenen deniz canlıları, bitki türleri gibi yok olup gidiyor. 'Küreselleşen' dünyanın ihtiyaç duyduğu dil sayısı giderek azalıyor.
Şu anda, 500'den fazla dil, tarihe karışmak üzere; onları konuşan (yaşlı) insan sayısı bir elin parmaklarını geçmiyor... Dünyada konuşulan 6.700 dilin yarısı ise uzun vadede yok olma tehdidi altında. Sahiden, biz neyi kutluyoruz o zaman?
Anadil günümüz kutlu olsun yine de!

Etiketler:

Salı, Şubat 19, 2008

!f İstanbul notları

*
Sigur Ros'un turne-belgeseli “Heima”da (Evde), müzikle görüntü aynı kanaldan akıp şiire dönüşüyor. Dağlarda, ovalarda, deniz yüzeyinde yankılanan notalar, o muhteşem görüntülerle elle tutular hale geliyor... Filmi festivalde yakalayamayanlar (cumartesi günü bir gösterimi daha var), korkarım trailer'le yetinmek durumunda kalacak.
*
Invisibles”dan (Görünmeyenler) dünyamıza dair öğrendiğim bir kaç şey: Latin Amerika'da yoksul halk arasında yaygın olan 'chagas' hastalığına karşı artık ilaç üretilmiyormuş; çünkü sözkonusu hastalık ilaç firmaları için dişe dokunur bir pazar teşkil etmiyormuş. Oysa alımgücü olmayan 18 milyon kişi chagas'a yol açan paraziti taşıyormuş ve sadece Latin Amerika'da her yıl 50.000 kişi bu hastalıktan ölüyormuş. Sonradan aynı ilaç, vücut tüylerini yok edici etkisi keşfedilince yeniden değere binmiş. Ha, bu arada dünyada şu an 150.000 civarında zayıflama ilacı patent bekliyormuş!
Uganda'nın kuzeyinde, çocuklar asilerce kaçırılıp savaşa sürülmemek için geceyi kendi evlerinde ebeveynleriyle geçiremiyorlarmış. Her gün kilometrelerce yürüyüp sığınaklarda balıkistifi uyumaya gidiyorlarmış.
*
“Karanlığa Taksi”nin (Taxi To The Dark Side) ilk gösterimi kaçmış, ikincisine gidile...
*
“Elektrikli Arabayı kim Öldürdü?” keza, merak edile...

Etiketler: , ,

Cuma, Şubat 15, 2008

ZeZe

gadjo design co. gururla sunar!
web tasarımı aşkı ile dreamweaver'la bir kaç hafta yatıp kalkmanın ilk mahsulü: http://www.zezefilm.com/

Etiketler: ,

Perşembe, Şubat 14, 2008

Ter-sine

Kaynak dumanı menolden dışarı kaçarken, yazın sıcak sabahında sen girersin menolden içeri. Yüzüne vuran sabah güneşi yoktur artık ama sacı kavuran Güneş’in ısısı yakar tenini. Su içmek için güverteye çıkmak gerekir. Ustadan zor bela alırsın izni. Yosunlaşmış bidonlardan, herkesin kullandığı bardaklardan içersin kan tadında suyu. İkinci bardak, üçüncü bardak... kesmez su seni; çok su kaybetmişsindir. Gün boyu aynı iş devam eder, artık ustadan kaçarak gidersin, izin isteyemezsin çünkü. İçtiğin su belki sekiz, belki on litre olmuştur ama nedense hiç tuvalete gitmediğini fark edersin. Ve fark edersin ki, gömleğin, kazağın sırılsıklam olmuştur terden. Suratından, ensenden akan ter sinene dolmuştur. Göğsün içten patlamalı motor gibi ısınmıştır ama kolların artık sabahki kadar güçlü değildir.

Tersanenin; belki de senin hiç bakmadığın, hiç görmediğin bir katında patron klimalı odasında kasasındaki banka cüzdanlarını sayıyordur. Senin hiç serinliğini duymadığın bir sessizlikte “Bugün de yüzlerce işçi çalıştırdım.” diye kasılıyordur. Senin hiç tatmadığın yemekleri yabancı müşterilerine sunarken “Bizim işçiler çok çalışırlar.” demektedir. Ne suratında bir parça utanç ne sinesinde terin zerresi...


Terle sine ikiz kardeş gibidir ve sille sinenin abisi olur! Teri sinesine akanın sillesi de güçlü olur. Ve sen, sillesi dünyayı durduracak kadar güçlü olan unutma, biz teri sinesine akanlar bir gün mutlaka ama mutlaka terimizin üstünde saltanat sürenlere öyle bir sille atacağız ki, onlar tarihin çöplüğüne giderken, terli gömlekte “herkesten yeteneği kadar” sinesinde ise “herkese emeğine göre” yazacak ve tersine o gün düzüne gidecektir.kaynak: >>>

ayrıca: Tuzla terle, kanla büyüyor

yok eğer, sevgililer günü'nde böyle keyif kaçırtan haberleri kaldıramam diyorsanız, buradan buyurun: Siyam kedisiyle sokak kedisinin aşkı


Etiketler: ,

Pazar, Şubat 10, 2008

'Fed up with headscarves'

Bir oradan:

“A couple of years after I stopped visiting, a horrific fire broke out in a school in Mecca, home to the Muslim world’s holiest site. Fifteen girls burned to death because morality police standing outside the school wouldn’t let them out of the burning building. Why? Because they weren’t wearing headscarves and abayas, the black cloaks that girls and women must wear in public in Saudi Arabia...”
--Mona Eltahawy >>>

Bir buradan:

“AKP'nin bu erkek egemenliği simgesini "kadınlara özgürlük" girişimi olarak sunması klasik bir psikolojik harp taktiği aslında. [...] "Özgürlük dini"ndenseniz kolayca şaşırabilirsiniz! "Evet" ve "hayır" dışında seçeneği olmayan bir "hukuk sınavı"na girmeyi kabul ederek "evet" yanıtı verenler arasında bunca "aklı başında" bilinen kişinin varlığı, onların da aslında bir dine -"özgürlük dini"ne- mensup olduklarını düşündürüyor: Özgürlüklere karşı “günah korkusu” onları AKP'nin güç oyununun içine itiyor.”
--Ertuğrul Kürkçü >>>