sinema vs.

Perşembe, Mayıs 31, 2007

4ay3hafta2gün

Anlı şanlı isimlerin, yaldızlı filmlerin boy ölçüştüğü bir yarışmada Altın Palmiye ödülünü ala ala, henüz ikinci filmini binbir finansal zorluk ve çok düşük bir bütçeyle tamamlayabilen genç bir Romanyalı yönetmen aldı ya, bir de bahardan mıdır nedir, sinemanın geleceğine dair umudum bir nebze daha yeşeriverdi. Cristian Mungiu’nun 4 Ay, 3 Hafta, 2 Gün adlı mütevazı filmi, etkileyiciliğini ne sinemasal canbazlıklarına ne de teknik maharetlerine borçluydu; seyirciyi yapay bir labirente sokacak muzip kurgu numaralarına da başvurmuyordu. Gelgelelim, baştan sona gergin bir ip üstende ilerleyen, buna rağmen ‘canbazlığa’ soyunmayan bu haliyle seyirciyi yine de gerçeğin labirentine kapatıyor, insanın içine metal çıplaklığı gibi bir ürperti salıyordu. Doğru dürüst ışık bile kullanmadan baştan sona el kamerası ile çekilmiş, düpedüz belgeselin diliyle konuşan bir filmdi. Sonuç: Yalnızca iki genç kızın öyküsünü müthiş bir derinlik içinde vermekle kalmayıp aynı zamanda bir ülkenin de profilini çıkaran gerçek bir sinema yapıtı. Böyle bir filmden çıkıp da La Croisette’de piyasa yapan veya sahile serilmiş yatan mutlu azınlıkla burun buruna gelmek ne acayip bir duyguydu öyle?
Ama işte böylesine gürültülü bir sirkte, hayal tüccarlarının büyük buluşmasında, Coen’lerin, Tarantino’ların, Kusturica’ların, Wong Kar Wai’ların festivalinde küçük bir ülkede yaşanan ‘sıradan’ bir kürtaj hikayesi aradan sıyrılıveriyor. Ve yönetmenin ödül törenindeki sözleri, hepimizin gönlünden geçen temenniyi özetliyor: “Bu ödülün bana verilmesi, ümit ederim ki küçük ülkelerde mütevazi bütçelerle ve dev sinema yıldızları olmadan film çeken yönetmenleri de cesaretlendirir.”

Etiketler: , ,

Perşembe, Mayıs 10, 2007

Sınırları aşmak…



Bakınız, şu saf Ecnebiler ‘tehlikenin farkında’ değil hâlâ… Arapça’nın ne menem bir tehdit olduğunu bilmiyor olabilirler mi? Tarihten hiç mi ders almamışlar? Aynı Arapça’ya özenerek, “Mediterranean Films Crossing Borders” yazmışlar; doğu dilinin kaligrafisi ile batılı harflerin izdivacından kendilerince bir espri üretmişler. Kerizliklerine yansınlar! Kemalist dogmatizmin resmi gazetesi mesajını dış dünyaya da duyurmalı; yarından tezi yok tehlikeye karşı yedi düveli uyarmalı…

Neyse efendim, konumuz bu değil. Diyeceğim şu ki, mahdumunuz bu MFCB’ın önümüzdeki hafta Cannes’da düzenlediği bir atölyeye katılacak. Evet efendim, Cannes Film Festivali’nin 60. yıl partisinde Gadjo da yerini alacak! Size oradan taze taze haberler geçecek... demeyi çok isterdim, ama heyhat! Büyük ihtimalle festivalin keyfini çıkarırkene, blog’unu iplemeyecek. Sayfanın tepesine ‘Yazarımız yurtdışında olduğundan yazısı elimize ulaşmamıştır’ gibisine fiyakalı bir not yerleştiren vefalı bir editörü de olmayacak...
Kimbilir, belki gaza gelip bol bol izlenim de yazar bakarsınız. Cannes virüsü bu, insana ne yapacağı bilinmez.

Etiketler: ,

Çarşamba, Mayıs 02, 2007

‘Özde’ faşizmin 14 temel özelliği

Siyaset bilimci Dr. Lawrence Britt yememiş içmemiş, 20. yüzyılın gördüğü en tipik faşist rejimleri (Hitler’in Almanya’sı, Mussolini’nin İtalya’sı, Franco’nun İspanya’sı, Suharto’nun Endonezya’sı, Pinochet’nin Şili’si) inceleyerek faşizmin 14 karakteristik özelliğini tespit etmiş. Britt’in çok tartışılan, hatta Umberto Eco’nun bir yazısından fazlaca esinlendiği söylenen ünlü makalesi, ‘yeni başlayanlar için 14 derste faşizm’i anlatıyor:

1. Güçlü ve sürekli milliyetçilik: Faşist rejimler, sürekli olarak vatansever şiarlar, sloganlar, semboller, marşlar ve diğer ıvır zıvırı kullanma eğilimindedir.
2. İnsan haklarının aşağılanması ve hor görülmesi: Düşmandan korku ve güvenlik ihtiyacı nedeniyle, faşist rejim altındaki insanlar, ‘ihtiyaç’ gereği belirli durumlarda insan haklarının göz ardı edilebileceğine ikna edilirler. İnsanlar işkence, yargısız infaz, siyasal suikast, uzun süreli gözaltı gibi uygulamalara karşı başını başka tarafa çevirme, hatta bunları onaylama eğilimindedir.
3. Düşmanların/günah keçilerinin birleştirici bir neden olarak tanımlanması: Ülkenin güvenliğini ve bütünlügünü tehdit eden düşmanın ortadan kaldırılması için insanlar histerik kalabalıklara katılıp sokaklara dökülür; Bu düşman tanımının içinde ırksal, etnik ya da dinsel azınlıklar, liberaller, komünistler, sosyalistler, teroristler, vs. vardır.
4. Ordunun ve militarizmin yüceltilmesi: Yaygın yerel sorunlar olduğunda bile, orduya hükümet bütçesinden aşırı miktarda pay verilir ve yerel gündemler göz ardı edilir. Askerler ve ordu hizmetleri alabildiğini yüceltilir.
5. Cinsel ayrımcılığın şahlanışı: Faşist ulusların hükümetleri, neredeyse tamamen erkek-egemen olma eğilimindedir. Faşist rejimlerde, geleneksel cinsiyet rolleri daha katı hale getirilmiştir. Kürtaj karşıtlığı ve homofobi had safhadadır.
6. Kitle iletişim araçlarının kontrol altına alınması: Kimi zaman medya hükümet tarafından doğrudan kontrol edilirken, diğer durumlarda dolaylı olarak diğer genelgeler, mevzuatlar, sempatik medya temsilcileri ya da yöneticileri tarafından kontrol edilir. Sansür, özellikle savaş dönemlerinde oldukça yaygındır.
7. Ulusal güvenlik takıntısı: “Korku” hükümet tarafından, kitleler üzerinde harekete geçirici bir araç olarak kullanılır.
8. Din ve yönetimin içiçe geçmesi: Faşist ulus hükümetleri, ulus içindeki en yaygın dini, kamuoyunu manipüle etmek için bir araç olarak kullanır. Dini retorik ve terminoloji, dinin ana doktrinlerinin hükümet politikalarına veya eylemlerine tamamen karşıt olduğu durumlarda dahi, hükümet liderleri tarafından yaygın olarak kullanılır.
9. Özel sermayenin gücünün korunması: Faşist uluslardaki sanayi ve iş aristokrasisi, sıklıkla hükümet liderlerini iktidara getirenlerdir. Bunu hükümetle iş dünyası arasında karşılıklı çıkara dayalı bir ilişki tesis ederek ve belli bir iktidar eliti yaratarak yapar.
10. Emek gücünün baskı altına alınması: Faşist hükümete karşı tek gerçek tehdit emeğin örgütlü gücü olduğundan, işçi sendikaları ya tamamen saf dışı edilir ya da şiddetle baskı altına alınır.
11. Aydınların ve sanatın küçümsenmesi: Faşist uluslar, yüksek öğrenim ve akademiye karşı açık bir düşmanlığı körükler ve teşvik eder. Profesörlerin ve diğer akademisyenlerin sansüre uğraması, hatta tutuklanması yaygındır. Sanatta ifade özgürlüğü açıkça saldırı altındadır ve hükümetler genellikle sanata bütçe ayırmayı reddeder.
12. Suç ve cezalandırma ile baskı altına alma: Faşist rejimlerde, polislere kanunları zorla uygulamaları için neredeyse sınırsız bir yetki verilir. İnsanlar genellikle, polisin suistimallerine göz yummaya ve hatta vatanseverlik adına sivil özgürlüklerden feragat etmeye razı olur. Faşist uluslarda, sınırsız güce sahip ulusal bir polis kuvveti vardır.
13. Adam kayırma ve yozlaşmada sınır tanımama: Faşist rejimler neredeyse her zaman, yönetim kadrolarına birbirini atayarak hükümetin güç ve otoritesini onları hesap vermekten korumak için kullanan bir grup ahbap ile müttefikleri tarafından yönetilir. Ulusal kaynakların ve hatta hazinenin tahsisi ya da bunların hükümet liderleri tarafından açık bir şekilde gaspı, faşist rejimlerde rastlanmayan bir olgu değildir.
14. Hileli seçimler: Faşist uluslardaki seçimler bazen tamamen göz boyama amaçlı yapılır. Diğer zamanlarda ise seçimler, çamur atma kampanyaları, hatta muhalefet adaylarının öldürülmesi, seçmen oylarının ve seçim bölgelerinin kontrolü için yasama kurumlarının alet edilmesi ve medya manipülasyonu gölgesinde yapılır. Faşist uluslar, tipik olarak kendi yargı sistemini seçimleri manipüle ya da kontrol etmek için kullanır.

Şimdi, 10 puanlık uzman sorusu: Bu 14 maddenin "Türkçe karşılığını" bulunuz.

Ve son söz:
“Faşizm Amerika’ya geldiğinde, Amerikan bayrağına sarılı olarak gelecektir.”
- Huey Long

Etiketler: