sinema vs.
Cuma, Ekim 03, 2008
Salı, Mart 18, 2008
Trendeki yabancılar
Açıksözlü kondüktörümüze tam da, iki cümleyle pek güzel özetlediği bu zihniyete karşı bir film yaptığımızı, ölüm cezasının ne menem bir uygulama olduğunu anlatan filmimizin gösterimine katılmaya gittiğimizi anlatamıyoruz tabii. Gecenin bu saatinde böylesi bir tartışmayı kaldıracak mecalimiz yok… Tren 7.5 saat gecikmeyle tekrar yola çıkıyor ve hayat kaldığı yerden devam ediyor. Selanik’te sosyal güvenlik yasasına karşı çıkan işçilerin dönüşümlü grevi gündelik yaşamın her alanına sirayet etmiş; her gün iki saat elektrik kesintisi oluyor, gazetecilerin grevi nedeniyle basın toplantıları erteleniyor, vs. Bu arada, bizdeki gibi ‘yalancı münafıklar’ diye işçilere saldırmak hiçbir siyasetçinin aklına gelmiyor. (Ne de olsa, batıdan ahlaksızlık kapmış bir siyasi geleneğimiz var bizim.) Sokaklarda biriken çöpten dağların arasından geçerek ulaştığımız salonlarda, dünyanın gidişatına dair filmler izliyoruz, bir hafta boyunca.”

Pazar, Temmuz 22, 2007
PPU
Neyse efendim, Paliç FF tefrikası devam edecek… Bu arada memleket, seçim sath-ı mailinin dibine vurdu vuracak. Aman ha, oyunuzu bağımlıların çöp kutusuna atmayın!
Etiketler: festival
Perşembe, Temmuz 19, 2007
ontheroad_son: paliç/subotica
Milliyetçi kıyım buralarda maya tutmamış, ama yine de gölün bulanık sularının altında bir savaş hatırası yatıyor, Clinton’ın hediyesi olarak. Yalnız Belgrad’ı değil, buraları da etkileyen 1999’daki NATO saldırısında havadan bırakılan bir bomba patlamamış haliyle gölün dibinde duruyor. Bu durum, kimseyi göle girmekten alıkoymuyor elbette.
İşte bu köy/kasaba, her yıl bu zamanlarda küçük ve de sevimli bir festivale ev sahipliği yapıyor: Paliç Avrupa Filmleri Festivali. Bu sene 14’üncü yılı; Istvan Szabo dahil olmak üzere bir avuç sinemacı buraya akmış durumda. Yalnızca akşamları, açıkhavada izlediğimiz filmlere gelince… Onları başka bir yazıya saklayalım, en iyisi.
Perşembe, Mayıs 10, 2007
Sınırları aşmak…

Bakınız, şu saf Ecnebiler ‘tehlikenin farkında’ değil hâlâ… Arapça’nın ne menem bir tehdit olduğunu bilmiyor olabilirler mi? Tarihten hiç mi ders almamışlar? Aynı Arapça’ya özenerek, “Mediterranean Films Crossing Borders” yazmışlar; doğu dilinin kaligrafisi ile batılı harflerin izdivacından kendilerince bir espri üretmişler. Kerizliklerine yansınlar! Kemalist dogmatizmin resmi gazetesi mesajını dış dünyaya da duyurmalı; yarından tezi yok tehlikeye karşı yedi düveli uyarmalı…
Neyse efendim, konumuz bu değil. Diyeceğim şu ki, mahdumunuz bu MFCB’ın önümüzdeki hafta Cannes’da düzenlediği bir atölyeye katılacak. Evet efendim, Cannes Film Festivali’nin 60. yıl partisinde Gadjo da yerini alacak! Size oradan taze taze haberler geçecek... demeyi çok isterdim, ama heyhat! Büyük ihtimalle festivalin keyfini çıkarırkene, blog’unu iplemeyecek. Sayfanın tepesine ‘Yazarımız yurtdışında olduğundan yazısı elimize ulaşmamıştır’ gibisine fiyakalı bir not yerleştiren vefalı bir editörü de olmayacak... Kimbilir, belki gaza gelip bol bol izlenim de yazar bakarsınız. Cannes virüsü bu, insana ne yapacağı bilinmez.
Çarşamba, Mart 28, 2007
Festivalden...

Asia Argento, 5 Nisan'da DJ olarak Babylon'u yerinden oynatacak muhtemelen. Genç hayranlarının sorduğu sorular ile yanıtları da az eğlenceli değil. Türkiye'den Samira'nın sorusu ve el-cevap:
- Do you have a tip for us girls on how to conquer guys and feeling sexy?
- Stop shaving your armpits.
Pazartesi, Mart 26, 2007
10 belgesel
--Roman atasözü

Meraklısı için İstanbul Film Festivali'nden seçme belgeseller:
- Kara Altın
İçtiğimiz bir yudum acı kahvenin, ta Etiyopya'larda başlayan acı ama gerçek öyküsü. Çokuluslu kartellerin bu alandaki marifetlerini gördükten sonra, bakalım her yerde pıtrak gibi biten Starbucks'lara aynı gözle bakabilecek miyiz? - Çingeneler: Kıvrım Kıvrım Yollar
Amerikan belgesel sinemasının efsanevi isimlerinden Albert Maysles'in de çekimlerine katkıda bulunduğu bu şen şakrak film, en bilinen beş roman grubunun peşine takılarak seyirciyi benzersiz bir yolculuğa çıkarıyor. Bu karavanda herkese yer var... - Daima
Günümüzün en yetenekli belgeselcilerinden Heddy Honigmann'ın son belgeseli. Yönetmenin en iyi filmi olmamakla beraber, Paris'teki Père Lachaise mezarlığına kurduğu kamerasıyla yine birbirinden güzel anlar/karakterler yakalıyor. - İran: Bir Sinema Devrimi
- Büyük Satış
- Ebu Garib’in Hayaletleri
- Şeker Perde
- Bu Filme Henüz Yaş Sınırlaması Getirilmedi
- Gençler Yürüyor
- Pasolini Yanıbaşımızda
* Keşke, Rold de Heer'in festivaldeki filmi On Kano'nun yapım serüvenini, nasıl bir sabır ve azimle gerçekleştirildiğinin trajikomik öyküsünü anlatan The Balanda and the Bark Canoes adlı belgeseli de izleyebilseydik!